Genç Nazım Hikmet, henüz 28 yaşındayken, Resimli Ay dergisinde “Putları Yıkıyoruz” diye bir kampanya başlatmıştı ve kelimenin tam anlamıyla, yer yerinden oynamıştı! Önce ünlü şair, “şair-i azam” nam Abdülhâk Hamit beyefendiye saldırdı, sonra Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na ve dönemin pek çok ünlü edebiyatçısına… Koskoca Yakup Kadri, bu 28 yaşındaki genç şaire haddini bildirmek için, kâğıda kaleme sarıldı. Nazım Hikmet’i Nazım Hikmet yapan işte bu meşhur “Putları Yıkıyoruz” kampanyasıdır, bunu da not edelim.
Nazım Hikmet’in saldırdığı isimlerden birisi de, o dönem “milli şair” ünvanı verilen Mehmet Emin (Yurdakul) Beyefendi idi. Nazım, bu kampanyada, şu soruyu formüle ediyordu; “Ne yani, Mehmet Emin Bey kötü bir şairdir dersek Cumhuriyet yıkılır mı?” Ne güzel bir soru, sanki onlarca yıl sonra doğacak ve aklında böyle “hınzırca” sorular dolaşacak çocuklara bir sığınak’a benziyor.
Ben de şimdi izninizle, Nazım Hikmet’tin bu cesur sorusundan hareketle, birkaç soru sormak istiyorum;
1- “Zülfü Livaneli kötü bir müzisyendir ve berbat detone bir sesi vardır” dersek, solcu olmaktan imtina etmiş olur muyuz?
2- “Yaşar Kemal ahir ömrünce hep aynı kelimeleri, aynı olayları tekrarlayarak çağdaş ve kalıcı bir edebiyatçı olamayacağını ispatlamıştır” dersek, haddimizi aşar mıyız?
3- İsmet Paşa (İnönü) Cumhuriyet’i kuran ve sonra da “yıkan” aktörlerin başındadır şeklinde bir düşünce dile getirsek, cumhuriyet düşmanlığı yapmış olur muyuz?
4- Cumhuriyet en büyük hatasını, ezanı Türkçe okutarak yapmıştır. Anadolu halkı, bu değişikliğin gerekçesini asla anlamamış ve bin yıllık inancına saldırı olarak algılamıştır şeklinde bir değerlendirme yapsak, şeriat propagandası mı yapmış oluruz?
6- Yılmaz Özdil okunmaya değer bir yazar değildir dersek Cumhuriyet yıkılır mı?
Her neyse, uzatmayalım, bu ve buna benzer isimleri, tezleri, iddiaları sayfalarca sıralayabiliriz. Benim buradaki meramım şudur; sol, tarihsel çıkışı ve felsefi duruşu gereğince, tartışmaya ve sorgulamaya açık bir evrensel projedir. Ama artık ülkemizde solculuk öyle bir noktaya geldi ki, eleştiri gitti, yerine putperestlik geldi! Sol, bilimsel eleştiri, özgürlük ve sorgulama kavramları üzerine inşâ edilmiş bir insanlık projesidir ve bu kavramlardan asla vazgeçmesi düşünülemez. Ama solcular, put yaratmayı ve ömürlerinin sonuna kadar yarattıkları bu put’lara tapınmayı çok seviyorlar. Örneğin Zülfü Livaneli, Türk Solu’nun yarattığı bu anlamda “en büyük” putlardan birisidir.
Her neyse, bakalım Türkiye Solculuğu kafasında yarattığı put’ların işe yaramadığını, kendisini kötülüklerden ve tehlikelerden korumadığını ne zaman anlayacak? Umarım çok geç kalmaz…
Bugün 80134 ziyaretçi (151276 klik) kişi burdaydı!